CENNET’ÜL FİRDEVS’TE HÜSN-Ü HAT*
Klasik San’atta geçmişi geleceğe
bağlayan, dünü bugünde de hissetmemizi sağlayan, ilahi bir nefes gibi gönlümüze
sürur veren Hüsn-ü Hat’tın yeri pek yücedir. Bu yücelik onunla meşk eden
insanları da yüceltir. “Bana göre Hat San’atı Allah’a daha yakın olmanın bir
yoludur” demek istiyorum haddimi aşarak.
Hattatların hep cennetlik bir
uğraşıyla meşgul olduklarını düşünürdüm. Bu düşüncemin doğruluğundan kuşkum
yok, ama bunu kuvvetlendirecek bir rüyayı Hattat Hüseyin Öksüz (Konevi)
nakledince hat san’atına, yanısıra Hattat Halim Efendi’ye ilgi ve muhabbetim
bir kat daha arttı. Rüya mı? Birazdan anlatacağım.
Hattat Necmeddin Okyay’ın ifadesiyle
“kalemi kendine esir etmiş ve yazıyı yenmiş ‘Serî’ul-Kalem’ (Hızlı ve güzel
yazabilen)” diye adlandırılmış, hattatlarımızın en önemlilerinden sayılabilen
Mustafa Abdülhalim Özyazıcı da ilk hocası Hattat Hamid (Aytaç) gibi Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e intikal eden nadide sanatkârlarımızdandır.
Halim Efendi’nin (Özyazıcı) ortaokul
sıralarında üstün yeteneğini gören okulun yazı hocası Hamid Aytaç kendisine
özel ilgi gösterip bu feyizli san’atla meşk etmesini sağlamıştır. Hattat Halim
Efendi; Hasan Rıza, Hacı Kamil Akdik, Hulûsi Yazgan, İsmail Hakkı Altunbezer,
Ferid Bey, Said Bey gibi devrin en muteber sanatkârlarından hattın bütün
dallarını meşk etmiştir. Halim Efendi, “Aklâm-ı Sitte” denilen altı çeşit
yazıdan Sülüs, Nesih, Muhakkak, Tevkîî ve Rik’a çeşitlerini kolaylıkla yazmış,
özellikle Sülüs ve Celî Sülüs’te pek çok eser vermiştir.
Hattat Halim Efendi, İsmail Hakkı
Altunbezer’in 1946 yılında vefat etmesinin ardından Güzel Sanatlar Akademisi
Eski Güzel Yazılar hocalığına getirilmiş, yaş haddinden emekliye ayrıldığı3
Şubat 1963 tarihine kadar bu görevini sürdürmüştür. 20 Eylül 1964 günü Londra
Asfaltı’nda bir otomobilin çarpmasıyla ağır yaralanarak Çapa Tıp Fakültesi’ne
kaldırılmış, 30 Eylül 1964 günü de vefat edip Yaradanına kavuşmuştur.
Hezârfen Hattat Necmeddin Okyay’ın,
Hattat Halim Efendi’nin vefatına dair düştüğü kayıt şöyledir:
Kur’anî yazıların
en üstad kâtibiydi
Gelmez cihâne
misli, Hümâ-yı Hat’dı kaçdı
Yazdı Necmi de
tarih, bâ lutf-i Rabb-i Ğaffâr
Hattat Hacı Halim
Bey, Cennet’ül-Adn’e uçtu
1384 H.
Necmiyâ üstâde
tarih düştü bâ lutf-i Rahîm
Cennet’ül Firdevs
içinde mukîm olsun Hattat Halim
1384 H.
…
Gelelim rüyaya. Hattat Hamid Aytaç
çok sevdiği hat san’atından uzak kalmaktan korktuğu için yaşının ilerlemesine
rağmen ölümden çekinmiştir. Dualarında Rabbine hep “Ey Cenab-ı Rabb’ül-Âlemin,
hayırlı ve uzun bir ömür ver de, senin ayetlerini ve güzel isimlerini yazmayı
sürdüreyim” diye yakarmıştır. Bu durumdan kendisinden hat meşkeden
talebelerinin de haberleri vardır. Hattat Hamid, bir gece rüyasında vefat eden
öğrencisi Hattat Halim Efendi’yi görür. Halim Efendi çiçeklerle dolu, içinden ırmakların aktığı bir bahçede
aceleyle yazı yazmaktadır. Sanki elinin ayasında bir küçük motor takılı gibi o
kadar hızlı ve seri yazıyor ki, her yer yazıyla dolmuştu. Halim Efendi bana
doğru dönerek; “Hocam, bizi burada da bırakmadılar, yazmayı sürdürüyoruz” dedi.
Hattat Hamid bu rüya ile kendine gelmiş. Talebelerine, “Arkadaşlar gönül
huzuruyla ölebilirim. Çünkü öbür tarafta da yazmaya devam ediyormuşuz” der.
Diğer san’atlarda olmayan bir şey
vardır hat’da. Ta peygamberimizden günümüze kadar kurulmuş bir bağ. Hattatların
meslek üstadlığı, Kur’an’ın ilk ayetlerini ve Hz. Peygamber’in mektuplarını
yazanlara kadar dayanıyor. Hülasa, sahabînin güzel yazı yazanlarıyla birlikte
olan hattatlar Cennet’te de yazmaya devam ediyorlar. Onun için hat san’atına “Cennet San’atı” demek daha doğru olur.
İşte hat öylesine ulvi bir meslek
ki, sahibine manevi bir zevk verir, ölümü bile istemezsiniz. Necmeddin Okyay’ın
dediği gibi; “hepsi cennette mukîm olsunlar”.
Yorumlar
Yorum Gönder